EKONOMI ve TOPLUM

25 Ekim 2007

Bu Ülkede Terörün Çözümü

Ülke gündemi hiç durulmuyor. Her geçen gün yeni bir gelişme bazen de yeni bir şokun etkisiyle birşeyler tartışıyoruz, ama sorunlara gerçekçi ve kalıcı çözümler arıyor muyuz, orası şüpheli. Son günlerde ülkenin doğusundan gelen şehit haberleri bizi derinden sarstığı gibi, terör ve/veya Kürt sorununu da tekrar gündemin ilk sırasına taşıdı.

EkonomiTurk blogunda Ekonomix konuya el atmış. Ardından diğer blog yazarları ve yorumcuların da katılımıyla güzel, seviyeli bir tartışma devam ediyor. Teröre Adım Adım Çözüm başlığıyla yazılan yazı üzerine biz de bir kaç satır not düştük.

Madem soruna adım adım çözüm bulacağız, ben de kısa vadeli (sınır ötesi operasyon, Amerikan istihbarat desteği gibi) çözümleri es geçip yıllardır bir kısır döngüye dönüşmüş sorunlar sarmalından çıkmak için bir kaç radikal adım yazmak isterim. Ekonomix kusuruma bakmazsa rakamsal analizlere girmeyeceğim, çünkü uzun vadeli çözümlerde kullanılacak analizler için rakam oluşturmak işi pek öyle bir kaç günlük iş değil. Hele bir de konunun ekonomik, mali boyutundan çok sosyal, siyasal, tarihsel, psikolojik, etnografik, diplomatik ve militarist boyutlarının iç içe girmiş olduğunu düşündüğümüzde, kesin ve kalıcı bir çözüm üretmenin ne denli zor olduğu ortada. Evet, bana sorarsanız sorunun ekonomik, mali sebeplerinden çok sonuçları mali ve ekonomik. O nedenle ekonomix'in analizinden bağımsız olarak küçük bir beyin fırtınası yapacağım. Bu nedenle adım adım bir çözüm olmayacak yazdıklarım, fakat çözüme katkıları olacağı kanaatindeyim.

1. "Sorun" diyoruz. Sorunun artık adını korkmadan koyalım. Kanaatimce; asıl olan 'terör sorunu' değil, terör sonucunu doğuran veya terörü besleyen bir kaç sorun içinde en çok öne çıkan bir "Kürt Sorunu" vardır. Gelişmiş ülkelerin emperyalist emelleri, Ermeni Sorunu, bölgenin az gelişmişliği tali sorunlardır. Sorunun temeline indiğimizde karşımıza çıkan bir (ayrılıkçı)Kürt olgusu vardır. Ve maalesesef bu vaka 1980'lerde felan çıkmış değil, çoğumuzun bildiği gibi ilk olarak, parçalanıp batmaya yüz tutmuş Osmanlı'nın son zamanlarında, okumuş, medeniyet görmüş Kürtler arasında vücut bulan Kürt Milliyetçiliği ile kendini göstermiştir. Hani o "her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı" sevdası. Bu sevdayı ilk olarak 'batılı düşmanlarımızın' ateşlemiş olması da hiç birşeyi değiştirmiyor.
Apaçık ortadadır ki; kendini daha çok 'Kürt' olarak tanımlayan veya öyle hisseden vatandaşlarımızın desteği olmasa idi; elbetteki yine terör olacaktı ama bu kadar can alıcı, can acıtıcı olmayacağı kesin idi.

2.Bu bağlamda 'kabul edilebilir terör düzeyi' ifadesini -kusura bakmayın ama- anlamlı bulmuyorum. Bu ülke trafik canavarına terörden çok kurban veriyor ama bir mavi çarşının bombalanması olayını hatırlamak bile, üzerinden bu kadar yıl geçmesine rağmen, her yıl trafik kazasından, kuş gribinden, kanserden, zührevi hastalıklardan felan ölen insanlardan daha çok canımızı acıtmıyor mu hala?? Bu sadece bir tek misal. Bir misal daha vereyim. (Teşbihte hata olmaz) Rahmetli Adnan Menderes, cuntacıların yargılamasıyla idam edilmesinden daha önce geçirdiği uçak kazasında hayatını yitirse idi, bugün onu hatırladıkça bu kadar içimiz burkulacak mıydı? Özal'ın ölümünü de misal olarak alın. Şaibeli ölümü apaçık bir suikast olsaydı, bu Türk halkının ekseriyetinin acısını daha da derinleştirmeyecek miydi? Yeri gelmişken söyleyeyim idam cezasının şiddetli bir taraftarı olmama rağmen, İmralı sakininin ölene kadar orada tutulmasından yanayım. Sanırım anlaşıldım.
Demem o ki; konu terör olduğunda bunun ölçümü, rakamı felan olmaz. Çünkü terörün kitleler üzerinde yaptığı etkiyi ölçmek mümkün değildir. Terör kaos doğurur, özgüveni kırar, belirsizliktir, ölçülemeyen ve nereden geleceği belli olmayan bir risktir. (Bana istatistiklerden felan söz etmeyin) Amacı da budur.

3. Sorunun adını koyduk. Terörü de tanımlayıp bir kenara koyduk mu? Tamamdır.. Şimdi geldik işin en zor kısmına. Bir kaç radikal çözüm önerisinde bulunalım. Dedik ya, sorunlar iç içe geçmiş, kemikleşmiş. Madem hazır anayasayı değiştiriyoruz. Anayasada vatandaşlık tanımını daha açık ve kapsayıcı yapalım. Neden korkuyoruz ki? Her türlü etnik kökenden bağımsız olarak, farklı kültür, inanış, dünya görüşü, din veya mezhebe mensup olsa bile, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, herkesin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu, bu farklılıkların hiç bir şekilde yasalar önünde bir üstünlük veya ayrımcılık getirmeyeği (daha önceden yapılmış olan ulslrarası anlaşmalar müstesna)yazılsa ne olur ki? Hatta çeşitli Türk boyları, Kürtler, Çerkesler, Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar, Ermeniler,Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, (hatta Türkiye'de nesli tükenmiş etnisiteler), ... v.s. felan yazıp bunların hepsinin farklı kültür, dil ve dinlerinin Devlet'in teminatında olup, herkesin kendi kültürünü, dilini, dinini öğrenme, yaşama ve (kendi ailesi, cemaati içinde) yaşatma hakkının olduğunu, aynı zamanda bunların bir ayrılık değil, aksine (şanlı bir mirasın varisi olan) Türkiye Cumhuriyeti'nin bir zenginlik kaynağı olduğu, (bununla birlikte Resmî Dilin Türkçe olduğu) Devletin bu haklara sonuna kadar saygı gösterirken laiklik ilkesi gereği, farklı din ve mezheplerin veya bunların müntesiplerinin uygulamalarının ve taleplerinin sosyal barışı tehdit etmesine izin verilmeyeceği, ...... gibi ifadeler yer alsa ve gerçekten fiiliyatta da bunlar hayata geçirilse ne olur ki? Ne biliyim ben.. mesela, sınıfları mevzuatta yazılandan 30 santim daha kısa diye Kürtçe kursu veren bir dershanenin açılmasına izin verilmemesi gibi durumlar yaşanmasa. Kürtçe, Arapça, Çerkesçe TV diye sabahın bilmem kaçında Atatürk'ün hayatını felan anlatan yarımşar saatlik programlar yerine, Türkçe biz ne seyrediyorsak, Kürtçe seyredilen TVler de olsa. Böylece yiyecek aşı, giyecek elbisesi olmayan aileler iki tane kürtçe türkü dinliycem, haber dinliycem diye çanak anten alıp bölücü teröristlerin TVsini izlemese.

4. Alevilik din kitaplarında yokmuş. Ben Anayasa'ya soktum bile, diğer Sünni İslam mezhepleri, Şia, Caferi, Ortodoks, Katolik, Protestan, ... ile yan yana. Tamam anayasa bu kadar teferruatlı olmayabilir. Ama din, vicdan, ibadet, ifade hürriyetlerini teminat altına alan, bunun yasal sınırlarını mensupları lehine genişleten ve tanımlayan ve bu hakların ne şekilde kullanılabileceğini tarif eden ayrı bir kanun da çıkartılabilir. Başörtüsü mü, Ruhban okulu mu, din eğitimi mi alın koyun bunun içine. Ha bu arada tabi ki de Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Laik bir devlette asla yeri olmayan bir kamu kurumunu da ilga etmek gerekecek.
İmamların maaşını namaz kılanlar ödesin. Bu tartışma da sona ersin artık. (Al sana kaynak, bütçeyi yamarız)

5. Milli gelirin en kısa zamanda 1 Trilyon YTL'ye (YTL diyorum bakın, dandik dolar değil) çıkması için ne gerekiyorsa o yapılacak. Herşeyi devletten beklemeyin canım. Türk olmasanda, Öğünecek pek bir şeyin kalmasa da Çalış! Senin de olsun.

6. Vergi Kanunları sil baştan yapılıp -ama bir defa ve uzunca bir süre için son defa- Reform değil Devrim yapılacak, bütün vergi mevzuatı kendi içinde tutarlı ve adil olacak. Tahakkuk değil, nakit esaslı vergi tahsilatı benimsenecek. Herkesin vergisel anlamda kayıt altına alınması için ne gerekiyorsa o yapılacak. Bilgi çağında yaşıyoruz, öyle değil mi? Vergisini vermeyen ya da eksik veren vatandaş, işletmeci her kim olursa olsun, banka hortumlayan Uzan ailesi muamelesi görecek.

7. Rüşvet alan devlet memuru belki kazığa oturtulup kıçından kan getirtilmeyecek ama, anasından emdiği süt burnundan getirilecek.
İhaleye fesat karıştıran bakan, bürokrat, asker her kim olursa olsun bir şekilde aklanmayak, haklanacak.

8. Zorunlu askerlik kalkacak. Üreten insanları işinden, gücünden, çiftinden, çubuğundan alıp akıllara zarar bir hayat kesiti yaşatmak yerine bu işi meslek olarak benimsemiş kişilerle gönüllülük (bilabedel değil tabiki)esasına göre çalışılacak. Bu yolla hem verimlilik, hem de performansın artacağı kesin. Terörle mücadelenin profesyonellerin işi olduğunu öğrenmek için 'şehit' sayısının 100 bin olması mı bekleniyor? Ayrıca orduya tahsis edilen kaynakların etkin kullanılmasını teminen bizzat bu işin profesyoneli olan sivillerce düzenli denetimler yapılacak. (Biliyorum belki de sıraladıklarım arsında en zoru bu işte..) Buradan gelecek kaynakla Ar-Ge faaliyetleri yapıp, mekanik, elektronik, nükleer ne techizat gerekiyorsa o üretilecek ve ülke savunmasında kullanılacak. Memleketimizde ne cevher mühendisler var, ben gözümle gördüm. Yeter ki bu gençlere imkan tanınsın, tesis felan verilsin.

9. Bu liste böyle uzar gider, yeter ki önceliği olan en üsttekiler tatbik edilsin, gerisi çorap söküğü gibi olmasa da mutlaka gelecektir. Evet, öncelikle bu ülke sınırları içinde yaşayan her bir bireyin aidiyet duygusu içerisinde bu ülke ve bu devlet vatandaşlığının önemli bir yer tutması sağlanmalı. Bunun hamasî "tek vatan, tek devlet" söylemleriyle olmadığını gördük. Devlet, kürt-türk, dinci-dinsiz, alevi- sünni, sağcı-solcu, zengin-fakir, ulusalcı-mukaddesatçı, sosyalist-liberal, siyah-beyaz, öteki-beriki, seninki-benimki.... demeden toplumun tüm kesimleriyle uzlaşmanın ve uzlaştırmanın yollarını bulmalıdır. Milli birlik ve bütünlüğe her zamankinden daha çok....